27 Eylül 2011 Salı

Anlamsız 6


kar diz boyunu aşmıştı benim için. yürümekte zorlanıyordum. soğuk sayesinde tüm acılarım dinmişti. ne başımın ağrısı, ne de kırılan burnumun sızısı kalmıştı geriye. kara damlayan kan olmasa kanamayı bile unutabilirdim belki de...

tren yolculuğu korkunç geçmişti. insanların tuhaf bakışlarından kaçınmak için verdiğim mücadelede artık fazlasıyla yorulmuştum. insan ismindekiler onlardı. peki görünüşümden dolayı yanıma oturmayanlar? onlar da mı insandı? beni görünce çocuğunu kapıp kaçanlar? onlar kimdi?

önceleri o insanların bakışlarını normal karşılıyordum. sonra ise görmezlikten gelmeye başladım. şimdi bir iğne gibi batıyor her bakış. sanki bir hayvanmışım gibi davranmaları acıtıyor artık. kaslarım eski gücünü yitirdi. eskisi gibi değilim. göründüğüm gibi hiç değilim. hoş ya, artık nasıl görünüyorum kim bilir, onu bile bilmiyorum. aynalara küseli çok fazla zaman oldu. ellerimin inceldiğini görebiliyorum ama. ellerim "fazla zayıfladın" diyorlar bana.

karlara yığıldım o an. sağ omzumun üstüne vermeye çalıştım ağırlığımı. sol kolum pek iyi durumda sayılmazdı. nasıl olmuştu hatırlamıyordum bile. sadece uzun süredir kullanamıyordum. o an sırt üstü dönebildim. dipsiz bir çölde gibiydim. aç, susuz, kurak topraklardaydım o an. güneşin kavuruculuğundan yakınabilirdim hatta. bu yüzden, yüzüme düşen kristallerin farkına varmam biraz zaman aldı. ayağa kalkmam gerektiğini hatırladım. üstümden siyah bir kuşun geçişini gördüm. o an yalnızlığım birkaç saniyeliğine dahi olsa dindi. üstümdeki ağır kan kokusu geldi yeniden burnuma. kalkmak için bir bahaneydi işte bana. kendi kokumdan kaçış...

aslında ben dahi kendimden kaçarken insanların davranışlarını yadırgamamalıydım sanırım. kendimden sonsuz bir kurtuluş için olan son adımlardı bunlar belki de... kendi görüntümden tiksinmek zorunda kalmayacaktım bir daha. şimdi adımlar biraz daha yavaştı. koşabilmek isterdim halbuki. çocukken annelerinin onlarla oynamama izin vermediği o neşeli çocuklar gibi koşabilmek isterdim ben de hep.

ufukta hayalini kurduğum o boşluğu görebilmiştim şimdi. karanlık bir uçurum vardı. rüyalarım gerçek olacaktı. kimbilir, belki tanrıya yeniden inanabilirim diye düşündüm. ben insan olarak görülmüyordum bile, kendine insan diyenler "tanrıya dua et." diyordu bana. onların tanrısına inanamazdım. ben yok oluyordum, imalat hatası gibi görülüyordum. hangi tanrı bu? boşluğa git gide yaklaştım... soyunmaya başladım. kıyafetleri çıkardığım yere bırakıyordum. şimdi düşüş zamanıydı. off... ben yüksekten korkarım halbuki. kalbimin sesini duyabiliyordum. amadeus duysa bu sesin yanına üflemelileri de ekleyip bir senfoni çıkarır mıydı acaba benim için?

bakabilecek gibi değildim. boşluk da kendi yüzüm gibiydi benim için. korkunç... sırtımı döndüm boşluğa... sonra kendi kollarıma atladım. uçmak... tanrıya en fazla yaklaştığım andı.

0 kişi daha halayda. Oturmaya mı geldik ayol?:

Yorum Gönder

 
Lune Nouvelle. Design by Exotic Mommie. Illustraion By DaPino